Adım adım barışa

-
Aa
+
a
a
a

  Yüce Yöney

Barış yolunun güzergahı nedir?

Moni : Kasım sonlarında Roma’dan yola çıktık. Kuzeye doğru sahil şeridini takip ederek bütün İtalya’yı yürüdük. Oradan Hırvatistan, Karadağ, Arnavutluk Makedonya ve Yunanistan’ı geçtik, şimdi de Türkiye’deyiz. Yine sahil şeridini geçerek İzmir, Denizli daha sonra da Antalya’ya yürüyeceğiz, İçel, Antalya, Hatay’a, oradan Suriye’ye geçip Lübnan ve son olarak da Kudüs’e varmayı umut ediyoruz.

Moni ile Alberto'dan son haber alışımızda Selçuk dolaylarındaydılar..

Barış için yürümek nereden aklınıza geldi?

Moni: Fikir bana aitti; geçen yaz aklıma geldi. Bu düşünceyle kendi içimde uzun zamandır mücadele ediyordum. Çünkü ben sıradan bir insanım ve herkes gibi sıradan korkularım var. Çok uzun bir yol, yalnız bir kadınım; kültürünü, dilini bilmediğim birçok ülkeden geçmek zorundaydım. Ama içimde her zaman bunun yapmam gereken birşey olduğu duygusu vardı. Dünya barışı,

özellikle Kudüs’deki barış süreci –ya da savaş durumu- benim çok ilgimi çeken bir konu. Bir şekilde bu konuda birşeyler yapmak istedim ama nereden başlayacağımı bilemedim. Yürümek yapabileceğim bir şeymiş gibi geldi, bu benim barış için pozitif birşeyler yapma yöntemim. Ben bir politikacı değilim ve problemlerin cevaplarını bilmiyorum ama her bireyin kendi içinde taşıdığı güce inanıyorum ve barışı sağlamak için gerekli olan gücün, insanların seçim yapmaya başladığı zaman geleceğine inanıyorum. Bu yürüyüşün amacı, insanlara onların da içinde bu gücün olduğunu hatırlatmak. Karşılaştığımız insanlara, “Sen de benim yaptığımı yapabilirsin, ben yürüyorum, bu benim yolum, sen de herhangi bir biçimde kendi yolunu bulup dünyaya barışın gelmesi için katkıda bulunabilirsin” diyebilmek.

Alberto: Benim için asıl önemli olan bütün dünyadaki barış, Kudüs’e yürümeyi seçtim çünkü bir yerden başlamanız lazım. Bence dünyadaki barış kadar önemli olan bir başka şey de her insanın içindeki barıştır. Herkes kalbinin sesini dinlemeli ve önce kendiyle barışını sağlamalı. Dünya barışının ancak böyle mümkün olabileceğini düşünüyorum.

Korkularınız gerçekleşti mi?

Moni: Güvenliğimizle ilgili hiçbir problemle karşılaşmadık. Birçok sıkıntı çektik mesela uyumak istemeyeceğimiz yerlerde uyuduk, sıcak su, yemek gibi konularda zorluklar çektik ama hiç ciddi bir problem yaşamadık. Gittiğimiz her yerde insanlar bize çok kibar, yardımsever ve konuksever davrandılar.

Neden sadece iki kişiniz?

Moni:Yürümeye ilk karar verdiğimde yalnız gideceğimi zannediyordum. Sonra Alberto’ya bahsedince o da bana katılacağını söyledi. Bu benim için çok büyük bir şans. Başka gelmek isteyen arkadaşlarımız da oldu, ama insanların iş, aile gibi bağları, engelleri var. Bizim de vardı, ve açıkçası çok zor oldu. Yürüyüşü tamamladığımızda neredeyse bir yıldır yürüyor olacağız. Bu yürüyüşün belli kısımlarına katılmayı vaat edenler de olmuştu, henüz kimse katılmadı ama daha yolumuz uzun.

Neden Roma’dan başladınız?

Moni: İnancın ve umudun birleştiği bir merkezden diğerine yolculuk bu. Barışın merkezi olması gereken iki önemli merkez Roma ve Kudüs. Bu da aslında bir hac gibi.

Kudüs; herşeyin merkezi gibi...

Varış noktası olarak Kudüs’ü seçtiniz… Sizin yaşadığınız topraklardan Kudüs nasıl görünüyor?

Moni: Ben orayla kişisel bir bağım olduğunu hissettim. Benim ailem aslen Lübnanlı. Dolayısıyla Ortadoğu’da olan herşeyle yakından ilgiliyim. Neden Kudüs’ü seçtiğim konusunda gerçekten mantıklı bir açıklamam yok. Benim için Kudüs herşeyin kalbi, merkezi gibi. Dini çatışmanın, politik çatışmanın, iktidar kavgasının, herşeyin merkezi gibi geliyor bana.

Çok karışık bir durum bence Kudüs’deki; bütün taraflar doğru gibi görünen ama aynı zamanda doğru olmayan bir bakış açısına sahip ve bu bakış açılarının hiçbir önemi yok aslında, çünkü önemli olan uzlaşma. Sonuç olarak ortada tek bir gerçek var, tek bir toprak parçası var ve bu hepimize ait. Zorluk burada ve herşeyi daha da zorlaştıran bu toprak parçasının herkes için, bütün dinler için çok önemli olması. Kudüs bu yüzden çok önemli çünkü herkesin ilgisini çeken, çekim merkezi olan bir toprak parçası ve orada barışı sağlamak o kadar zor ki, bence eğer Kudüs’de barış sağlanırsa, dünya bunu başarabilise, herhangi başka bir yerde de sağlanmaması için bir neden yok. Ama daha önce de söylediğim gibi bunun nasıl olabileceği konusunda bir önerimiz yok. Çünkü biz de herkes gibi sıradan insanlarız, tek değiliz. Bu yolculuk boyunca tecrübelerimiz bize gösterdi ki aslında temelde insanlar aynı, herkes barış istiyor ama nereden başlayacaklarını bilemiyorlar. Şu anda oradaki insanlar farklı bakış açılarıyla çok kutuplaştırılmış durumdalar ve ortak bir noktaya gelmelerinin hiç yolu yokmuş gibi görünüyor. Belki bu çok nahiv ve idealist bir bakış açısı, bunun aslında o kadar da karmaşık olmadığına çok basit olduğuna inanıyorum. Herşey paylaşmayı öğrenebilmek ve öğretebilmekle ilgili. Bu, çocuklarımıza oyuncaklarını paylaşmayı öğretmek gibi bir şey. Sonuç olarak, bu toprağın kime ait olduğunu bulamazsınız. Tarihin herhangi bir dönemine dönersiniz ve biri der ki ‘Bana ait,’ sonra biraz daha geriye gidersiniz ve öbürüne ait olur. Sonuçta, bu bölge o kadar eski tarihi olan bir yer ki, her taraf kendi düşüncesini savunmak için tarihteki bir ana dönüp kanıt arayabilir. Bu tartışmalar bizi hiçbir yere götürmez. Önemli olan paylaşmayı öğrenmek.

Alberto: Moni kadar olmasa da Kudüs benim için de çok önemli. Ben dindar bir insan değilim, ruhani olan şeylere inancım var ama bu daha genel bir kavram. Ben kendimi herşeye açık hissediyorum. Benim için önemli olan soru, neden tüm ilahi dinlerin doğmuş olduğu bu toprak parçası barışın merkezi olması gerekirken bitmeyen savaşların merkezi halinde. Bütün dinler barışı yüceltirken neden insanların dini nedenlerle savaşıyor olduklarını anlayamıyorum.

Aslında bütün bu anlattıklarının politik bir yanı var.

Moni: Politik bir bakış açımız yok, herhangi bir partiye, örgüte ya da ‘izm’e bağlı değiliz çünkü bunun insanı tek bir pencereden bakmaya mahkum ettiğini düşünüyoruz. Bir problemi çözmek istiyorsan her bakış açısına açık olmalısın ve çözüm hangisinden geliyorsa ona açık olmak gerek. Önemli olan niyet, insanlar yeteri kadar açık olurlarsa ve problemi çözme yolunda iyi niyetle diyalog kurarlarsa bütün problemleri çözmek mümkün. Zor ama imkansız değil.

Son durağınız Yunanistan’dı; Türkiye’yle Yunanistan arasında da tarihi bir çatışma var.

Moni: Evet yolculuk sayesinde artık tüm dünyadaki çatışmalardan haberimiz var. Hırvatlar, Arnavutlar, Türkler… Bütün çatışmaları, bütün bakış açılarından dinledik.

Yunanistan’da Türkiye aleyhine çok söz duydunuz mu? Ya da tersi... Yani insanlar acaba sadece size mi sempati gösteriyorlar yoksa gerçekten içlerinde barış var mı?

Moni: İnsanların niyetlerini bilmek kolay değil ama biz arkamızda ‘Barış için Kudüs’e yürüyoruz’ yazılı bir işaret taşıyoruz. Dolayısıyla insanlar ne yaptığımızı biliyorlar. Biri sizi yolda durdurup evinde yemeğe davet ettiğinde siz de o insanın pozitif bir bakışa, niyete sahip olduğunu düşünüyorsunuz. Ama konuşmaya başladığınızda herkes çok açıkça düşüncelerini belirtiyor, neden barışın sağlanamayacağı konusunda birçok şey duyduk. Bunları dinledikten sonra biz de onlara dönüp “Peki siz bu konuda ne yapıyorsunuz” diye soruyoruz.

Alberto: Türkler Yunanlılar şöyle ya da böyle diyor, Yunanlılar Türkler için aynı şekilde. Ama aslında bütün insanlar aynı, arzuları aynı, tek değişen içinde yetiştiğimiz kültür. Bu aynılığı görebilmek için herkes kendi kültürünün nasıl geliştiğini, nasıl bir felsefe üzerine kurulduğunu, yani bizi farklılaştıran şeylerin nereden kaynaklandığını, amacını sorgulamalı. Bana göre bütün insanlar temelinde aynı ve iyi.

Moni: İnsanlar geçmişi hatırlamak için çok fazla yatırım yapıyorlar ama nasıl bir gelecek istedikleriyle ilgili çok az düşünüyorlar. Geçmişi karıştırarak birbirlerinden nefret etmek için nedenler bulup duruyorlar.

Alberto, Bask bölgesi için de aynı şekilde hissediyor musun?

Alberto: Benim için tamamıyla aynı. İspanya’da medya Bask bölgesi için çok kötü şeyler yazıyor. Evet, doğru insanları öldürüyorlar ama çözüm aynı. Diyaloğa girmek ve iyi niyetle çözüm aramak. Eğer onlara ‘suikastçiler’ deyip kapılarını tamamıyla kaparsan aslında çözümünde yollarını kapatıyor olursun.

Barış için yürüyorsunuz ama savaşın ortasına düşebilirsiniz…

Moni: Şimdi Türkiye’ye varmamızla beraber endişeler çoğalıyor tabii ki. Problemin kaynağına yaklaştıkça. Ama elbette kendimizi hiçbir zaman bir çapraz ateşin ortasına atmayacağız, her zaman sağduyu ve serinkanlılıkla öncelikle kendi can sağlığımızı koruyacağız. Ayrıca Kudüs’e varamazsak, sadece Kudüs’e varamamış oluruz. Bu da bir ihtimal ama, önemli de değil, çünkü önemli olan bu yolculuğun kendisiydi. Bu yolculuk boyunca ulaştığımız, umut verebildiğimiz insanlardı. Bu yolculuğa çıkarken herkes bir şey söyledi: Şu tip insanlarla konuşmayın, şu ülkede bunlara dikkat edin, ya da arkanızda bir mesaj taşımayın vs..

Alberto, Moni

Ama tecrübe bana şunu öğretti ki başkalarının korkuları her zaman mutlak doğrulara dayanmıyor. Ben onların bahsettikleri insanlarla hiç karşılaşmadım. Gittiğimiz her yerde insanlar bizi anladılar, kabul ettiler ve yardımcı olmaya çalıştılar. Bu yolculuk bize umut verdi, tanımadığımız insanlara olan umudumuzu, inancımızı tazeledi. Ve inanıyorum ki biz de onlara ümit verdik.

Alberto: Bu yolculuk ayrıca bizim için de çok önemliydi. Bizim kendi içimizdeki barışı bulabilmemiz için. Bu yolculuğun başından beri çok fazla büyüdük, çok şey öğrendik. Yola çıkarken bildiğimiz şeyleri artık kendimize güvenle biliyoruz. Korkular sadece korkudur ve üstesinden gelinebilir. Sorunlar karşımıza çıktığında ise bunları aşmaya çalışırız. Biz şu anda elimizden gelenin en fazlasını yapıyoruz.

İnsanlar bunca yolu ne için kat ettiğinizi biliyor mu?

Moni: Türkiye’ye kadar sırtımızda hep “Barış için Kudüs’e yürüyoruz” yazıyordu. Yunanistan haricinde topraklarında bulunduğumuz ülkenin dilinde yazıyorduk. Orada İngilizce yazdık. Türkiye’de sırtımızdaki yazıyı sadece “Barış” olarak değiştirdik. Tabii Türkçe.

Neden?

Moni: Kudüs’e, sorunun merkezine yaklaştıkça insanların hassasiyeti de artıyor. Biz kimseyi huzursuz etmek istemiyoruz. Aksine gelip bizimle konuşsunlar istiyoruz. Sonuç olarak barış için yürüyoruz. Sadece “Barış” kelimesi de amacımızı yeterince anlatıyor.

Yürümeye başlamadan önce ne yapıyordunuz?

Moni: Ben 37 yaşındayım, yürümeye başlamadan önce 10 yıldır bilgisayar şirketinde çalışıyordum, danışman ve pazarlamacı olarak. İyi iş, normal bir hayat, ev, araba… Keyfim yerindeydi ve daha önce hiçbir yere yürümemiştim.

Alberto: 33 yaşındayım. Sigortacı olarak çalışıyordum ve daha sonra istediğim hayat bu değil deyip ütopyamın peşinden koşmaya başladım.

Sizi finanse eden bir kurum var mı?

Alberto: Sponsorumuz ya da dini, sosyal, politik hiçbir finansörümüz yok.

Yol boyunca hiç çalışmak zorunda kaldınız mı?

Moni: Hayır, umarım bundan sonra da kalmayız.

Kudüs’ten geriye nasıl döneceksiniz?

Moni ve Alberto: Kesinlikle uçakla.